Monday, September 23, 2013

Scandal

First of all, please forgive me writing my today's blog in Turkish, in opposed to the other ones. This is because today's topic will be about the derby game which I went yesterday and its disgusting events during the game which led to an hold by the referee. If any of you would like to read this in English, please use "translate" button on the right side of this page.


REZALET !!!



Hepinizin bildiği gibi, blog yazımlarımı İngilizce olarak sürdürüyorum. Ancak dün akşam Olimpiyat Stad'ında oynanan ve tatil edilen olaylı Beşiktaş - Galatasaray maçı hakkında, orada bulunan biri olarak yazmak istedim. Çünkü bu konunun, futbol ile, takım aşkı ile, kırmızı kart ile, ve de mağlubiyet ile uzaktan yakından alakası yok.



Geçtiğimiz hafta başında, en iyi arkadaşlarımdan biri maç için fazla bilet olduğunu söyleyerek davet ettiğinde inanmamış olmalıyım ki bana biletin fotoğrafını çekip yolladı. İşin şakası bir yana, günler öncesinden biletlerin tükendiğini bildiğim bir derbi maça bir münübüs dolusu arkadaşlarla gitme fikrinin cazibesine tabii ki hayır diyemedim. Herkes formalarını giymiş, hatta 10- 12 yaşlarında bir de minik misafirimiz var, totemler yapılıyor, bayraklar hazır yola düşüyoruz. Arka bağlantı yolları kullanarak, İkitelli üzerinden stada doğrı ilerlerken Başakşehir'de trafik tabii ki keşmekeş bir hal alarak kilitleniyor. Ama kimin umurunda? Takım istim üstünde, ve en önemlisi seyirci rekoru kırılacak, beşte beş yaparak liderlik devam edecek. Herkes bunu konuşuyor ama, yine de içten içten bir tırsma durumu yok değil yani. Kim söze "-İstermisin bi de mağlup olurmuyuz?" diye başlasa, hepimiz konuyu değiştiriyoruz. Bunlar güzel şeyler, makara gırla ve hava da gayet güzel...herşey güzel olacak ! Tek düşünce bu....

Güç bela saatler sonra çok şükür Kuzey 2 otoparkındayız ve arabamızı park ettikten sonra, yanımızda getirdiğimiz sandviçler eşliğinde kimi birasını, kimi de kolasını içiyor. Biletlerimizi son bir defa daha kontrol ettikten sonra, e hadi artık, içeri girelim yavaştan diyor ve yürümeye başlıyoruz.



Ancak stada kadar olan dur kalk trafikte gördüğümüz ve Istanbul dışından gelen birçok araç var: Hatay, Kırıkkale, Ankara, İzmir, Bursa, Tekirdağ, Manisa, Kırklareli, Muğla, hatta Yunanistan. Otuz seneyi aşkın bir zamandır fırsatını bulduğum zaman maçlara giderim ve iyi kötü maça gidenlerin daha doğrusu müdavimler ile kırıkların (ben onlara bu ismi taktım çünkü normal değiller) farkını bilirim. Müdavimler genellikle 3 - 5 kişilik gruplar halinde, birbirlerini tanıyan, kollayan ve futbolu bilerek izleyen, tezehüratlara kıçını yırtarcasına katılmayıp efendi efendi eşlik edip, rakıyı ağzı ile içen taraftar gurubudur. Efendidir, yol yordam, edep adap bilir...genellikle stadda aynı yerde senelerdir oturur ve etrafta çoluk çocuk bayan varsa buna dikkat eder. Kısacası, renklerine sevdalı olduğu takımı desteklemek ve arkadaşları ile birlikte hoş vakit geçirmek için buluşup gelen guruptur. Kavga dövüşle, maraza ile işi olmaz, olanları da yanlarında barındırmazlar.

Gelelim "kırıklara"...bunların yaşı yoktur ! Ben en ufak 12 - 13 yaşında olanını biliyorum. O zamanlar, elinde sigara, cebinde bıçak, bitirimcilik oynarlardı. Bunların kaybedecek birşeyleri olmaz, genelde maçlardan önce ya haplanırlar, ya esrar içerler ya da üzerine cila niyetine alkol alırlar. Kendi jargonları, raconları ve tabi ki gurupları vardır. Tribünü avuçlarının içi gibi bilir, farenin bile geçemeyeceği delikleri kullanabilirler. Kısacası kafalarında bir kaç tahtaları kırıktır. İşte bu yüzden ben onlara "Kırıklar" derim.

Ortalık daha şimdiden savaş alanı gibi, boş bira şişeleri, sarhoş insanlar, çöpler, köfte ekmek kokuları, küfürler, itiş kakış, sıraya giriyorum. Etrafa dizilen seyyar tel örgülere geldiğimizde, yüzlerce kişinin bir noktadan girmesi gerektiği için, korkunç bir izdihamsal yığılma ile karışık, bir anda aklımdan geçen bir kargaşa durumunda burada neler olabilir diye düşünüyorum. Elimde bilet, boynumda kaşkolum, stada biraz daha yaklaşıyorum. Ancak garip bir durum var.....ortada hiç polis yok. İnönü'de olsak, ortalık polisten geçilmez ve didik didik aranırdık. Oysa burada durum farklı....sıranın sonunda üzerlerinde turuncu fosforlu yelek bulunan 22 - 24 yaşlarında iki üç güvenlikçi, geç geç diyor arkamdan gelen binlerce insan var onları da böyle mi arayacaklar diyorum. Daha da vahim olanı, hala kimse biletim var mı, yok mu sormadı !! Bu esnada, elimizi kolumuzu sallaya sallaya dosdoğru tribündeyiz. Polis? Hala yok....Biletimi soran? Yine kimse yok ! Bu arada, doğu tribünün sol tarafında ama dışarda olaylar oluyor ama göremiyoruz...bağırış çağırış, koşanlar....neyse biz müdavimiz, kırık değil...yürüyoruz.


Yanımızda çocuk olduğu için, alt tarafta oturalım ne olur ne olmaz....olay falan çıkıp, ortalık karışırsa, ufaklığı kaçırmak kolay olsun diye. Biliyoruz sanki, bişeyler olacak, çok fazla "kırık" var, ve ortam çok ağır. Alt kattayız, ve bu arada yeni açık tarafından (Kuzey) millet tel örgüler üzerinden Kapalı'ya (Doğu) teller üzerinden atlayarak geçiyor. Fosforlular (sivil güvenlik) olayı bizim gibi sadece seyretmekle meşgul. Resmen bulaşmak istemiyorlar...İnönü'de de maçları kapalı altta seyrederdim, yanımızda polis olurdu. Burada yoklar, garip.

Maç zaten malum...burada ona girmeyeceğim. Ancak 80. dakikada, bulunduğumuz yerdeki bazı seyirciler erken çıkmaya başlayınca, üst katın sağ altından, aşağıya gariz ve gün yüzü görmemiş küfürler başlıyor.Çıkan çıkar kardeşim, kime ne, sana ne? Belki adamın çocuğu var ve kalabalıkta kalmak istemiyor. Çıkanlar birazdan geri dönmeye başlayınca anlıyorum. Üst kattakiler, çıkanların önünü kesmiş ve iş büyüyecek. Ve işte ilk kavga orada patlak veriyor. Tam gözümün önünde...Ortalık fena, ve kavga bir anda yayılınca, insanlar can havli ile aşağı (saha kenarına doğru) geri çekilip, sonra da canlarını kurtarmak için tartan piste kadar iniyorlar. Bu arada, Melo'nun kırmızı kartı ve bir anda ne olduğunu anlamadan "Ya Allah Bismillah AllahüEkber" sloganları arasında en az 200 kişi sahada. Gerisi malum...

Burada polis bana göre gaz ve cop kullanmayıp, sadece poziyon alarak korkunç bir çatışmanın çıkmasını önledi. Hoş sayıca zaten ne onlar, ne de fosforlular yeterli de değillerdi...Maç kaynadı gitti, çoluk çocuk salya sümük korkudan titredi. İnsanlar ne olduğunu bile anlamadan, kıvılcım aleve döndü, yanan Beşiktaş oldu. 

Oyunun Adı: Rezalet
Oyunun Galibi: Cehalet
Oyunun Mağlubu: Ekseriyet


Son Söz: Takım, makım, aşk, maşk, Beşiktaş, meşiktaş....millet olarak bitmişiz biz ama kabul etmiyoruz.







No comments:

Post a Comment